13 Ağustos 2010 Cuma

Ecdadınızı Zikerun

Yine oturmuşuz kahvenin en ücra köşesine okey oynama telaşındayız işte. Kahvede de pek bir şey yok masalar, sandalyeler, çay ocağı, televizyon falan. Tabii normalde kahvelerde dansöz falan oynatılır ya hani ben de işte bu gereksiz açıklamayı yaptım yine. İşte taş sesleri, “koz ver” sesleri, çayı karıştırmaya çalışanlar, masalardan birbirine laf atanlar falan derken geçip gidiyor yine bir ömür.(Burada Münir Nurettin Selçuk’tan Aziz İstanbul adlı eserin girmesi gerekiyor) Kahveci her çay getirdiğinde “3 şeker istesem içinden söver mi?” düşüncesi beni benden alıyor. Normalde evde çaya 4 şeker atan ben kahvede 2 şeker atıyorum. Bu durumdan memnun kahveci tabii. Bir kere duymuştum, eleman 4 şeker isteyince “Sen şekerlerin parasını ver, çay benden” demişti. Eleman da gülmüştü ama bozulmuştu biliyorum ben. O sırada kahveden içeri biri geldi. Gözlüklü bir adam. Dışarının soğukluğunu gözlüklerindeki buhardan anladım. Çıkardı gözlüklerini atkısına sildi. Sonra taktı. Herkes o adama bakıyordu sanki. Bu yüzden ben başımı öne eğdim. Adam camın kenarındaki masaya oturdu. Herkes hâlâ adama bakıyordu. Dayanamadım ben de baktım yine. Adam kafasını kaldırdı “Ecdadınızı zikerun ne bakıyonuz lan” dedi. Herkes önüne döndü. Bir kişi de “Lan adam ecdadımızı s*kti, dalalım şuna” ya da “Mahalleden adam toplayıp s*ktirelim” demedi. Herkes kaldığı yerden kâğıt oynamaya, okey oynamaya devam etti. O adam bilmiyor ama hayatımda çok büyük yer edindi o gün. Hem ikimiz de gözlüklüydük zaten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder