20 Temmuz 2012 Cuma

Çekirdek kabukları


  2’li koltuklara bacaklarımın yarısı koltuğun dışında olacak şekilde uzanmış ve laptop kucağımda bilinçsizce oradan oraya atlıyordum. Koridorun ışığının yanmış olması babamın tuvalete kalkmış olma ihtimalini güçlü kılıyordu çünkü annem geceleri pek uyanmayan bir kadındı nedense. Babam odaya girip benim hâlâ uyumadığımı görmesin diye dua ederken ışık kapandı neyse ki ama o anda odanın kapısı açıldı. “Senin saatten haberin var mı?” sorusu ve ona binaen birkaç moral bozan laflar… Takmadım her zamanki gibi. Televizyonu açmanın mantıklı bir karar olduğunu düşündüm. Nedense babam bilgisayar açık geç saatlere kadar oturmama kızarken, televizyona kızmıyordu. Dizilerin eski bölümleri, gündüz kuşağı kadın programlarının tekrarları… Kapattım. Telefonumun saatine baktığım anda dakika değişti. Gereksiz yere mutlu oldum. Evet. Ben gereksiz yere mutlu olanlardandım. Eski sevgilim yakıştırmıştı bu sıfatı bana. Ah Linda.

İnsanların çoğuna itici gelmesine rağmen kedileri seviyorum. Hele ki o sokakta birbirleriyle karşılaştıkları andaki salakça bağrışmaları. Bebek ağlaması gibi… Neden dışarı çıktığımı soruyorum tam 13 dakikadır kendime. Bir de üzerimde incecik bir hırkayla ama başımdan beremi eksik etmiyorum. Ayaklarım beni yine büyük meydana götürüyor sanırım. Her zamanki gibi yere oturuyorum ve sırtımı bankın oturulan yerine yaslıyorum. Yerdeki çekirdek kabukları ile tozları temizliyorum. Saat 3.15 olmasına rağmen oldukça fazla araç geçiyor caddeden. Çift yönlü yolun yanına oturmuş her sağa giden araçta kendisine, her sola giden araçta karıncalara sayı yazan bir küçük bir kızım işte. Karıncalar 8-5 öndeler. Markasını bilmediğim mavi bir araç geçiyor ve Linda farkı 2’ye indiriyor.

Gece dışarı çıkma fikri bu şehirde korkutuyor insanı. Kapıyı sessizce açıyor ve kapatırken de aynı özeni gösteriyorum. Evdekiler uyanır ve olmadığımı fark ederlerse diye kapıya Can ile konuştuğumu, moralinin çok bozuk olduğunu ve yanına gittiğimi saçmalayan bir yazı asıyorum. İşi yazıya bırakmadan eve dönme düşüncesindeyim aslında. Kedilerden nefret ediyorum. Hele ki şu sokakta bağırınıp duran pis kedileri öldüresim geliyor. Tamam tamam kabul ediyorum. Biraz uç bir nokta bu ama ne kadar sevmediğimi anlatabilmişimdir herhâlde. Bu şehir beni geceleri çok korkutuyor. Büyük meydana gitmek en mantıklı hareketmiş gibi geliyor. Yol boyunca karşıma bir tane bile insan çıkmıyor. Büyük meydana geldiğimde meydanın uç tarafında yere oturmuş bir adam görüyorum. Korkak birisi olmasam yanına giderdim. Ondan olabildiğince uzakta duruyorum. Bir ağacın altına oturuyorum. Yüzüm o adama dönük çünkü beni görürse yanıma gelme ihtimalini düşünüyorum. Herhâlde kimsesizin tekidir diyorum. Aklıma hep filmlerde olan aslında doktor fakat yaşadığı bir sürü talihsizlikten sonra sokaklarda yaşamaya başlayan adamların hikâyeleri geliyor. Büyük ihtimalle esnaf bakıyordur ona. O da esnafa anlamsızca bakıyordur. Sonra arkamı dönüyorum.

Karıncaları yeniyorum 3 farkla. Belki de karıncalar bana yeniliyordur. 50 metre kadar ötemde bir araba duruyor. İçerisinden kimse inmiyor. Yolun kenarında öylece duruyor. Kafamı alana doğru çeviriyorum. Meydanın diğer köşesinde bir adam oturuyor. İçimde yanına gitmek gibi karşı konulamaz bir istek doğuyor. Ayağa kalkıyorum. Adam kafasını bana doğru çeviriyor. O da ayağa kalkıyor. Ona doğru yürüyorum. Adam hâlâ bana bakıyor. Yaklaşıyorum. Ayağı kalkıp yürümeye başlıyor. Yaklaşıyorum. Uzaklaşıyor. Yavaşlıyorum. Koşturuyor. “Heeey” diye bağırıyorum. Koşturuyor. Duruyorum.

Evden çıkma fikrinin doğru bir karar olup olmadığı konusunda hâlâ tartışıyorum kendi içimde. Yerdeki çekirdek kabukları ile adımı yazıyorum. Bir ara meydanın diğer ucundaki adamı kontrol etmek için kafamı çeviriyorum. Adamın ayağa kalktığını görüyorum. Bana doğru yürüyor. Bekliyorum belki yönünü başka yere çevirir diye. Adam bana yaklaşıyor. Kafasında bere var. Baharın ortasında kafasında bere olması beni şaşırtıyor. Bunu düşünürken hızlı adımlarla yürümeye başlıyorum. Arkamdan geldiğini hissediyorum. Koşturuyorum. Koşturuyorum. “Heeey” diye bağırıyor. Sadece  “Linda” diyebiliyorum. Durmuyorum. Koşturuyorum.