Perşembeleri çok severdi. Benim nefret ettiğimi bildiği
hâlde. Cumayı hatırlatıyormuş ona. “O zaman çarşamba da perşembeyi
hatırlatıyor. Onu da sev. Hatta salı çarşambayı. Pazartesi salıyı. Aaaa
sendromu da siktik bak.” dediğimde üstüne basa basa komik olmadığımı söylerdi.
Aslında bana gülerdi. O da mı numaraydı lan? İnsan yalandan güler mi amk? Eğer
öyleyse ebesinin amı diyorum ama gerçi bu kadar düşünmemi gerektirecek bir şey
yok. Eğer bana gerçekten gülüyorsa da düşünmemi gerektirecek bir şey yok.
Gitti.
En büyük kavgamız corn flakes yüzünden çıkmıştı. Sütün
içinde corn flakesi çok bekletiyomuşum. Yumuşak oluyorlarmış. Bi boka
benzemiyormuş. E amk yumuşamıcaksa neden süte koyuyoruz biz bunları. Atalım
ağzımıza üstüne de süt içelim. Corn flakesten girdik kuzeninin sevgilisinden
çıktık. Gerçekten biz bunu nasıl başardık lan? Yani üçüncü dünya ülkelerinin
dünya ekonomisindeki payını tartışıcaz diye korkmuştum. Evi terk etti o gün.
Mutfaktaki her yana saçılmış corn flakesleri de arkasında bırakarak. Ben de
yerden toplayıp yedim hepsini çerez niyetine. Cırcır olacağımı falan da
düşünmedim. Sanırım ayrılık insana cırcırı bile düşündürtmüyor.
Bir gün yine doğmayacak çocuğumuza isim düşünüyoruz. Ben
diyorum, dedemin ismini koyalım. Dedenin ismi ne, diyor. Berke Deniz, diyorum.
Hahahahahah çok gülüyoruz amk. Bu kadar salakça bir şeye bile baya bi
gülüyoruz. Ninemin ismi Ceylin Su. Sonra erkek olursa Saadettin, kız olursa
Vasfiye koymaya karar veriyoruz. Koymayan orospu çocuğudur, deyip de işi ciddiye
bindiriyoruz. Vasfiye Acar. Saadettin Acar. Oha süper oldu, diyoruz. Ağlıyoruz
amk. Gülmekten ağlıyoruz.
Şimdi ne sikimi yiyo acaba? Arzu’ya anlatıyodur yavşak
yavşak, öyle olması gerekiyodu, ikimiz için de doğru olan buydu. Heh
hayatımızdaki her şey doğruydu da bi biz yanlıştık. İyi bari sayende kurtulduk.
Neyse lan gitmeseydin iyiydi aslında. Yani ne bileyim. İster istemez
düşünüyorum geçmişi. Tamam tamam. Bence en iyisi sikeyim ben geçmişi. Öptüm.
Kendine çok iyi bak.