31 Ağustos 2010 Salı

Ayvanlarım...

Zor oldu ama mimlemenin ne olduğunu anlayabildim sonunda. Sorun bende değil sende. ☺ Neyse ben anlatayım o zaman. Nutellalı Ekmek




Kedi: Hayvanların en malıdır ama en sevdiğimdir. Ben zaten mal insanları da severim. Kediye her türlü duygu ve düşüncelerini bir kalıp şeklinde aktarabilirsin. O hep dinler seni. Köpek kadar yırtıcı da değildir zaten. Bazen aptal hareketleri vardır ama sevilir onlar işte. Bugüne kadar iki tane kedim oldu. İkisinin de adı Latife idi. Birisinde 6 yaşında falandım, diğerinde 13 yaşında idim. İlkini evimizin bahçesinde bakardım ama öyle gel kucağıma alayım seveyim seni kedilerinden değildi. Yemeğini yer giderdi. Beni çok tırmalamışlığı da vardır. Diğerini evin için de bakardım yağmurlu bir eylül günü bulmuştum ve kötü bir kaza sonucu kaybetmiştik kendilerini. Kedilerle olan ilişkim bunlardan ibaret. Ayrıca bu yaşımda da nerede bir kedi görsem illa ki dokunurum. Kucağıma alır severim gibi gibi.
Papağan: Ben küçükken papağanı olan şanslı çocuklardandım. Papağanımın adı da Ümit idi. Ne biçim bi aileyiz anlamadım zaten. Kediye Latife, papağana Ümit adını koymuşuz. Herhalde bir köpeğimiz falan olsa adını Haydar koyardık. Neyse işte papağanım vardı ama sözde papağan işte. Hani hep görürüz ya papağanlar konuşur durur, bizimkisi sadece kendi adını söylüyordu. Evimizin antresine koyardı annem gündüzleri onu. Okul çıkışı bütün çocuklara gösterirdim. “Ohaa o senin mi?” “Benim tabi oğlum, kimin olcak başka” “Konuşuyo mu o?” “Şimdilik sadece kendi adını söyleyebiliyor ama yakında insan gibi konuşacakmış.” “Vay bee” Böyle diyaloglar da kaçınılmazdı tabi arkadaşlarım ile benim aramda. O da bi anda yok oldu gitti uzak diyarlara işte. Oysa oturup birlikte çiğdem yerdik. Arkadaşımdı o benim.
Kuş: Babam sayesinde kuşlarla iç içe yaşadım. Düşün artık sabahları bıldırcınlarımızın yumurtası ile beslenen bir çocuktum. Keklik, kanarya, saka, güvercin, muhabbet kuşu, bıldırcın, papağan evimizden geçmiş olan kuşlardır. Hatta son kanaryam babamın vefatından 15 gün sonra öldü. Sarı bi şeydi. Neyse hayvanlarla böyle iç içe olmamın sebebi sanırım 18 yaşına kadar müstakil evde oturmamdı. Evet, kesinlikle öyleydi. Bu da kanaryam
Civciv: Bir gün annemle pazar dönüşü 3 tane civciv almıştık. 13-14 yaşında falandım. İsimlerini Abdi, Abbas, Abidin şeklinde koydum. Hepsi horoz olma yolunda emin adımlar atmışlardı fakat Abdi ve Abidin ölmüşlerdi biraz büyüyünce. Abbas kocaman bir horoz oldu ileride. Biz de onu kestik yedik. Pilavın içine koyduk. Doğanın kuralı lan bu duygusallığa bağlamayın.
Karınca, böcek, sivrisinek: İşte bu yaşımda da besleyebildiğim hayvanlar bunlar sadece. Karıncaya, böceğe yiyeceği temin ediyoruz. Sivrisinek o kendisi buluyor zaten bizi. Hatta bir gün bir tanesinin boynuna tasma takıp gezdiricem sokaklarda. Hahaha binicem üstüne vurucam kırbacı vurucam kırbacı. Tıkla

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder