5 Kasım 2012 Pazartesi

Kıssadan gidiyorum

Jimi Hendrix, Jim Morrison, Kurt Cobain… Üst katlarda boş oda. Bence biraz daha kahve. Saat 23.54. Telefon açılmayacak. Evet içeri girerken düşürmüşüm. Ünlü biri değilim ben. Güzel müzik. Pencere.

Kararımı günler önceden verdim. Yine de düşüncelerimi harekete geçirmem için davranışlarımın kontrolsüzlüğünü sağlamam gerek.

“Tek başıma ne kadar içebilirim acaba?”

Boş boş dolaşıyorum sokaklarda ama ne yapacağımı çok iyi biliyorum. Arıyorum ve geliyor. “Ben seni çok sevmiştim biliyor musun?” Gidiyor.

Biraz daha dolaşıyorum sokaklarda ve yine ne yapacağımı çok iyi biliyorum. Arıyorum ve telefonunu açmıyor. Takıldığı mekânları tek tek geziyorum ve onu buluyorum. Telefonunu evde unutmuş. “Ben sana çok güvenmiştim biliyor musun?” Gidiyorum.

Telefonumu unuttum bahanesiyle eve dönüyorum. Annem kapıyı açıyor. “Anne seni çok seviyorum.” Geleceğim.

“Evet evet üst katlarda bir oda istiyorum.”

Kahvem odama geliyor. Onu bile fondip yapmaya kalkıyorum. Saatin daha 23.54 olduğunu görünce sokaklara 18.00’de çıktığım aklıma geliyor. Telefonum çalıyor o sırada. O arıyor. Açmıyorum. Bir daha arıyor. Açmıyorum. Kapı çalıyor. Adamın biri kimliğimi bana uzatıyor. Bir daha arıyor. “Sanırım içeri girerken düşürmüşüm.” diyorum. Kapıyı kapatıyorum. Ünlü biri değilim ben. Telefonu açmıyorum.

Dışarıdan çok güzel bir müzik geliyor kulağıma. Dinliyorum. Saate bakıyorum. Çakmağımı çakıyorum. Üflüyorum. Çakmağımı çakıyorum. Üflüyorum. Çakmağımı çakıyorum. Üflüyorum... 27. kez çakmağımı çakıyorum. Üflüyorum. Oda çok sıcak geliyor. Pencereyi açıyorum. Kendimi bırakıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder