16 Haziran 2011 Perşembe

Nikon D200'cük
















“Hazır yeri gelmişken söyleyeyim dedim. Hep yerini bekledim yani söylemek için. Ya aslında normalde de söylerdim de söyleyesim gelmiyordu. O zaman söylüyorum. Ben düşürdüm fotoğraf makinesini…”

6 Hafta Önce:

-Abi bize bir fotoğraf makinesi lazım.

+Ne için oğlum?

-Bak tam mezuniyet dönemi. Millet kepupakep gezerken ortalarda çekicez fotoğraflarını, sonra da parayla satıcaz.

+Alırlar mı ki lan?

-Abi kızlar fotoğraf için götünü bile verir.

+O zaman bizim Ece de profesyonel bir şey var. Alırız ondan.

Plan güzeldi. Ödünç bir fotoğraf makinesi. Çekilen fotoğraflar ve gelsin paralar. Ece, Ali’ye olan hayranlığından dolayı bir saniye bile düşünmedi fotoğraf makinesini vermekte. Plandan 2 gün sonra elime geçti makine. Nikon D200 imiş. Üzerinde bir sürü tuş vardı. Kapalı ortamda bir iki foto çektim. Bilgisayara attım. Süper fotoğraflar. “Bu kapalı ortamda böyleyse, dışarıda anasını bile siker.” diye düşündüm. Bütün gün odada anlamaya çalıştım makineyi.
Sonraki gün Ali’yle çıktık kampüse. Herkes potansiyel bi Cüppeli Ahmet Hoca. Neyse girdik aralarına insanların. Çatır çatır çekiyoruz fotoğrafları. Millet bize bakıp bakıp gülüyor. Biraz Ali çekiyor, biraz ben. (Fotoğraf) Neyse her şey böyle sürerken günün sonuna geliyoruz. Fotoğrafları güzel bir paraya satıyoruz. Güneşin altında sikildiğimize değiyor. Sıkıldığımıza yani. Tam yurda dönücez. Ali “Gel moruk, güzel bir yemek yiyelim.” diyor. Kabul ediyorum. Aslında Ali’nin güzel yemekten kastının pahalı yemek olduğunu biliyorum. Giriyoruz bir yere. Üst kata çıkıyoruz. Üstümdeki ceketi çıkaracağım sırada kolumu öyle bir savuruyorum ki kolum bir yere çarpıyor. Saniyelik düşüncelerle “Peçeteliği düşürdüm, limonluğu düşürdüm, tuzluğu düşürdüm… Galiba makineyi düşürdüm lan…” Ağzımdan sadece bir “Ananı sikeyim” çıkıyor. Makine baya bir uzağa gitmiş, yerden öylece bakıyor bize, ben Ali’ye, Ali bana, Ali makineye, sonra hepimiz makineye… Ali gidiyor makineyi masaya getiriyor. “Kolunu sikeyim senin.” diyor. “Oğlum ya sana çarpsaydım da sen düşseydin yere, boş ver boş ver cana geleceğine mala gelsin demek isterdim ama oğlum ne yarak yicez lan biz şimdi? Nasıl ödücez parasını? Açılmıyo deme? Açılmaz amk. Kolumu sikeyim harbiden. Kesicem atıcam… Oğlum mezun oluyoruz zaten. Toplayıp bavulları kaçalım lan.” derken düşünüyoruz saatlerce… Sonunda ben olayı Ali’ye kapatıyorum. “Ece sana bir şey demez lan. Anasını siksen gıkını çıkarmaz. Kız deliler gibi âşık sana…”

Aradan günler geçiyor. Olay aynen dediğim gibi gerçekleşiyor. Ece, Ali’ye kızmıyor. Belki kızıyor ama belli etmiyor. Makine tamir edilemiyor. Ece ile Ali arasında bu olay yüzünden bir yakınlaşma oluyor…

“Ben düşürdüm diyorum makineyi. Ali düşürmedi. Fotoğrafları çektiğimiz gün kolum çarptı, masadan düşüp sürüklendi…”

-E biliyorum zaten ben bunu Serkan.

+Nasıl biliyosun ya?

O anda Ali’nin amına koymak istiyorum. “Sen ne pezevenk bi çocuksun lan. Hani söylemek yoktu asla. Hani ben zamanı geldiğinde söyleyecektim. Yavşaksın oğlum yavşaksın. Kız yüzüne gülünce yavşadın hemen. Adam değilsin lan.” Hemen Ali’yi arıyorum, açmıyor. Mesaj atıyorum. Az önce içimden geçirdiklerimin aynısını yazıyorum. Cevap geliyor yarım saat sonra. “Sor bakalım Ece’ye senin yeni aldığın makineyi beğenmiş mi?” O anda ekrana bakıyorum. Ekran bana bakıyor. Ben yere düşen makineye bakıyorum. Cüppeliler bize gülüyor. “Bize bir fotoğraf makinesi lazım.” diyorum ve ardından mesaj yazıyorum “Kardeşimsin lan kardeşimsin de o kadar parayı nasıl buldun göt?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder