30 Kasım 2010 Salı

Bugün ne yazdın yapraağaam?



















Evet bu yazımıza da bir atasözü ile başlamak isterdik fakat elimizde olmayan birtakım teknik aksaklıklardan dolayı kolaya kaçıp başlamadık. Şimdi bu konu tartışılabilir fakat uzatmanın gereksiz olduğunu düşünüyoruz. Gelelim konumuza: Saatli Maarif Takvimi. Anlayacağımız dilden konuşmak gerekirse bildiğimiz yapraklı takvim.
Şöyle bir düşünmek gerekirse bu takvimler hayatımızın bir bölümünde bizler için önemli bir yer kaplamışlardır. Önce ön yüzünü hatırlamak gerekirse eğer, o gün olmuş olan tarihteki önemli olaylar yazardı. Bu kısım gün içerisinde “Bizde de az buçuk genel kültür var işte naparsın?” havası atmak için birebirdi. Ayrıca ön bölümde bizi ilgilendiren başka bir ayrıntı ise “günün sözü” idi. Her gün bir ünlünün (şair, yazar, siyasetçi vb.) sözü bulunurdu.
Bu takvimlerin önemli yönü yaprağın arka tarafı idi. Bir çocuk için birçok şey ifade eden bu kısımda fıkra, hadise, bilmece, pratik bilgi, kıssadan hisse vb. köşeler bulunur ve okuyucunun beğenisine sunulurdu. Bundan sonrasını birinci tekil şahıstan dinleyelim:
”O gün yaprağı koparıp arkasını çevirdiğimde fıkra ya da bilmece (özellikle fıkra) olduğunu görürsem içten içe sevinirdim, bazen günler öncesinde hangi günlerde fıkra var acaba diye bakar o günü heyecanla beklerdim ve bazen de nefsime hâkim olamayıp bütün takvimi kartonundan çıkarıp içerisindeki bütün fıkraları tek tek okurdum. Bir de günün isimleri, günün menüsü bölümleri vardı ki tadından yenmezdi. Hep bir gün benim de adım bir yaprakta geçecek diye bekledim ama olmadı. Günün menüsüne baktıkça ‘Annem bize neden böyle isimli yemekler yapmıyor ki?’ diye düşünmeme engel olamıyordum.”
Takvimin bulunduğu evde çocuk var ise yapraklar günü gününe koparılırdı fakat ev yalnız yaşayan bir babaanne ya da anneanne evi ise torun o eve her gelişinde kaç gündür koparılmayan yaprakların hepsini koparır ve fıkra bulabilmek umudu ile tek tek yapraklara bakmaya başlardı. Bir de bu takvimlerin fıkrasız ve tamamı dinî bilgilerden oluşanları vardı ki onlar ne yazık ki o yaşlarda ilgi alanımıza girememişlerdi.
Son olarak şunu söylemek gerekirse "Şubat gelse de cemre düşse artık değil mi?"
Erkek için: Nihat - Kız için: Demet
Günün Menüsü: Cibuti usulü tarhana çorbası, terbiyeli çocuk, salata, zıkkımın kökü.

9 yorum:

  1. yüreğine sağlık :) he bide unutmadan ben tüm takvimi alır okurdum sabredemeden ve adım hiç bir takvimde yer alamadan büyüdüm.

    YanıtlaSil
  2. hep kız ve erkek için önerilen isimlere bakardım, mutlu olurdum. n'apardım lan ben?!

    YanıtlaSil
  3. benim biladerin adı da takvimden. peder sülaleye kızmış, saatli maarif takviminden ilham almış.
    hey gidi günler hey...

    YanıtlaSil
  4. Ben takvimden kendi doğum günümün olduğu sayfayı koparırdım. Acaba fark edecekler mi diye beklerdim. Belki de altında unutun da ben bir drama çıkarayım niyeti de olabilir emin değilim.. Kimse takvime bakmazdı. Telefonlarının alarmı çalardı çünkü. En sevdiğimiz kızımın,sevgilimin,dostumun doğum günü! diye. Teknoloji süprizi kaçırdı. Lanet.

    YanıtlaSil
  5. abi tam bir nostalji adamısın ya. her yazdığın şey bende 'aa hagaten lan' tepkisi oluşturuyo. kralsın :)

    YanıtlaSil
  6. :D Teşekkür ederim abi. Kopamıyoruz dutluklardan.

    YanıtlaSil
  7. Mesela bi takvim olsa önü arkası senin yazilarinla dolsa mesela henüz 19 yaşında olmama rağmen cocuklugumu o kadar özlüyorum ki sanki sende üzülme ben sana anlatirim dermişsin gibi oluyo ;))ellerine kalemine sağlık

    YanıtlaSil