İlk yöneldiğin yerin mutfak olması şaşırtmıyor beni. Bir
insan kendini sandalyede nasıl rahat hisseder? Ağlıyor musun? Dursana daha
erken. Gece uzun. Ben yokum. Hem mutfak ağlamak için hiç uygun bir yer değil
bence. Soğan da doğramıyorsun ki zaten. Ha soğan demişken ne yiceksin bu akşam.
Şey yani ne sipariş edeceksin bu akşam? Ağlamasana.
“Biraz dışarı çıkalım mı?” Çık bence. İnsanlar senin
iyiliğini düşünüyorlar. O adamı sevmesem de çık yani. Muhtemelen sana “Ölenle
ölünmüyor, hayat devam ediyor.” gibi şeyler söyleyecek. Sana anlamsız gelecek
hepsi ama bir zaman sonra içinde anlam kazanacak. Çıkmıyosun. Defterimizi açıyorsun
ve yazmaya başlıyorsun:
“Bugün gidişinin 34. günü. Aslında buna gidişin demek
istemiyorum. Gidişimiz desem daha doğru. Ben seninle tanıştığımın 34. gününü
dün gibi hatırlarken gidişimizin 34. gününü nasıl kabullenebilirim. Neden bu
kadar plan yaptık birlikte? 34 günde adı Kaan olan kaç küçük çocuk gördüm
biliyo musun? Bizden başka kimsenin dinlemeyeceğini düşündüğüm o şarkıyı
sürekli duymamın sebebi ne? En sevdiğin tişörtünün aynısını giyen insanların
sayısı nasıl olur da bu kadar çabuk artar? Bazen gerçekten anlamıyorum. Her
“Hayat devam ediyor.” denildiğinde “Sikeyim böyle hayatı.” diyorum içimden.
Seni çok özledim lan Cankuli. Bak yine güleceğim geliyor böyle deyince. Aklıma
o “Bana bundan sonra Cankuli desene.” deyişin geliyor. Ölümün şakasını yaparken
sen değil miydin beni susturmaya çalışan. Keşke hiç ses çıkarmasaymışsın. Belki
az da olsa normal gelirdi o zaman. Şimdi çok bok.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder