25 Kasım 2014 Salı

Düzensizim

 Düzensiz olup aradığı şeyi hemen bulan birisi olarak düzensiz olmaktan çok mutluyum. Düzensiz derken dağınığı kastediyorum tabii ki. Evet dağınığım. Odamın art arda dağınık olmadığı gün sayısı 4. Evet evet 5. günde insanların dağınıklık seviyesine geliyorum. Benim dağınıklık saviyeme ise 15 günde falan geliyorum. O da koltukta eşyadan oturacak yer kalmamasına tekabül ediyor. Lisede bi arkadaşım vardı. Aşırı düzenliydi. Kitaplarımızı eve götürmezdik. Sıramızın altında dururdu. Onun kitapları dümdüz olurdu hep. Alttan üste doğru küçülürdü kitapların boyutu. Teneffüslerde kalemini silgisi kitapların yanına koyardı. Onlara paralel şekilde. Ben o yokken hep bozardım o düzenini. Sonra o geldiğinde tek tek düzeltişini izlerdim. Kendi sıramın altına bakardım sonra. İçim huzurla dolardı. Dolabım da hep düzensiz olurdu benim. Yani düzenledikten bir süre sonra hemen dağılırdı. Odam gibi.

Düşüncelerim de düzensiz aslında. Kişi başına düşen kırlent sayısını düşünürken kendimi, süt dilimi mi alsam süt burger mi alsam, çelişkisinde bulabiliyorum. Olur olmadık yerlerde olur olmadık şeyleri düşünme de cabası.  

17 Kasım 2014 Pazartesi

Buluşma

Canımın çok yandığını söylemek için uygun zamanı bekliyordum. Bir ellilik daha istedi barmenden. Bu içtiği üçüncü ellilik olmasına rağmen hâlâ tuvalete gitmemiş olması beni şaşırtıyordu. Üçüncü kez kalktım masadan. Tuvalete gittiğimde aynada beyaz suratımı gördüm. Normalden daha beyaz. Bembeyaz.

Canım çok yanıyor, dedim. Normaldir, dedi. Onu evine bıraktım.

Üç hafta önce ayrıldık. Sebebini ikimizde bilmiyoruz tam olarak. Bir şeyler eksik, dedik hep. Aslında o dedi. Ben de bir şeylerin eksik olmadığını düşünmeyerek her seferinde katıldım ona. Ayrıldıktan üç gün sonra yine buluştuk. El ele tutuşmadık. Öpüşmedik. Sarılmadık bile. Böyle olursa daha kolay olacağını düşündük. Aslında o düşündü. Ben her türlü zor olacağını düşünerek katıldım ona. Ayrıldıktan altı gün sonra yine buluştuk. Onun evine gittim. Zile basmadan açtı kapıyı. Uyuduk ama ayrı kanepelerde. "Ben gidiyorum." dedim. "Görüşürüz." dedi. Giderken zile bastım. Ayrıldıktan dokuz gün sonra yine buluştuk. Pes oynadık birlikte. Aynı takımda olmadık bu sefer. Bilerek yenildim. Hiçbir zaman gitmediğimiz bir yere yemek yemeye gittik. Sürekli gittiğimiz bir yere gidersek eskiye döneceğimizden korktuk. Aslında o korktu. Ayrıldıktan on iki gün sonra yine buluştuk. Benim evimde bu sefer. Sırt çantası yoktu omzunda. Benim evimde her şeyi olmasına rağmen yine de her geldiğinde sırt çantası olurdu omzunda. Balıklara yem atmadı. Açık kalmış elbise dolabına laf söylemedi. Televizyonun sesini uydunun kumandasından açmama bir şey demedi. Ayrıldıktan on beş gün sonra yine buluştuk. "Siz neden ayrıldınız ya?" diye sordu Hande. Bu konu hakkında konuşmak istemediğimizi söyledik. Aslında o söyledi. Ben bu konu hakkında günlerce konuşabilirdim Hande. Ayrıldıktan on sekiz gün sonra yine buluştuk. Yağmurda ıslandık biraz. Sahilde oturduk. Çok fazla oturduk. Ayrıldıktan yirmi bir gün sonra yine buluştuk. Bir daha buluşmayacağımıza dair söz verdik birbirimize. Aslında o verdi. Ben sadece başımı salladım. Canımın çok yandığını söylemek için uygun zamanı bekledim. Bir ellilik daha istedi barmenden. Bu içtiği üçüncü ellilik olmasına rağmen hâlâ tuvalete gitmemiş olması beni şaşırttı. Üçüncü kez kalktım masadan. Tuvalete gittiğimde aynada beyaz suratımı gördüm. Normalden daha beyaz. Bembeyaz. Yanına gittiğimde, canım çok yanıyor, dedim. Normaldir, dedi. Onu evine bıraktım.

Bir daha buluşmadık.